Dünya genelinde tüp bebek uygulamalarının %10-15 kadarında döl hücresi (sperm veya yumurta) yokluğu veya üretimi ile ilgili problemler ve üreme organlarındaki problemlere bağlı olarak, teknik uygulamalarda sorunlarla karşılaşılır. Bu nedenle kısırlık tedavileri yetersiz kalır veya tedaviden sonuç alınamaz.
Kök hücreler, kendi kendini yenileme özelliği ile, sürekli bölünme özelliği sayesinde, uygun ortam ve şartlar sağlandığında, istenilen hücre ve dokulara dönüşüm potansiyeli olan hücrelerdir. Kök hücreler, yakın gelecekte sadece rejeneratif tıp alanında değil, tüp bebek uygulamalarında da önemli bir kaynak olarak karşımıza çıkacaktır.
Yakın geçmişe kadar sadece kemik iliği, kan ve göbek kordonunda kök hücrelerin varlığı bilinirken, günümüzde bir çok organ ve dokunun kök hücre içerdiği yapılan çalışmalarda gösterildi.
Örneğin, bir embriyonun fetüsü oluşturacak olan iç hücre kütlesinde, kemik iliğinde iki ayrı kök hücre olarak, kordon kanında, amniyon sıvısında (bebeğin geliştiği anne karnındaki sıvı), plasenta kaynaklı (bebeğin eşi) kök hücreler üzerinde tüm dünyada çalışmalar sürdürülmekte.
Kök hücrelerin üreme tıbbındaki önemi gün geçtikçe artıyor. Yakın gelecekte özellikle gamet (döl hücresi) elde edilmesi ve fonksiyon kaybı gözlenen üreme organlarında fonksiyonel kazanıma yönelik kullanımı da öngörülüyor.